31 Mart 2014 Pazartesi

MEKTUP

Mektup; yazanın dilinde sevda, kaleminde sızı, okuyanın ömrüne neşe, diline ise kilitli umuttur... Kavuşmanın adı, özlemin, hasretin anlamıdır... Kimi zaman padişah elinde ferman, çoğu zamanda gönül sultanı elinde sevgiliye sunulan gizli öznedir...

Ne ses duyulur inceden ne de görüntü... Yine de bir koku gelir tarifsiz, benzersiz... Yaşanmış tüm anılar ayaklanır... Bir heyecan sarar benliği, çabucak açılır zarflar ve pür dikkat okunur, her kelimesinde bir ömür harcanarak mürekkebin kağıda dokunuşları... Öylesine okunur ki günlerce etkisi kalır... Bir o kadar zamanda cevaben ne yazılacağı düşünülür... Mektup, kendi içinde hem saygıyı hem de belagatı barındırır... Az cümle ile çok mana anlatılır, söylenmemiş her kelime satır aralarında saklanır... Bir nevi yare seslenme biçimidir mektup... Mürekkep keman misali bir makamdan diğer makama akar kağıt üzerine... Bırakmalı kelimeleri su misali, baharına kavuşmuş yaprak gibi kopmalı yürekten, toprağa olan özlem bitsin diye... Geriye mi sadece daktilo sessizliği kalmalı geceyi bölen ya da mürekkebin kokusu sarmalı tüm evreni...
Mektuplaşmak zamana karşı koymaktır... İşteş bir fiildir, vesselam... Bekler durursun mektubun cevabını... Cevap bir yana gelebilecek muhtemel cevaplara ne yazacağını düşünmeye koyulursun... Akrep ile yelkovan arasında yorulursun...  Mektup yazabilmek sanat işidir, kelimelerle raks edebilmektir. Yoldaşın olur kelimeler, dert ortağın... Her mektubun kendine özgü ruhu ve tarzı olsa da bütün mektuplar aynı derdi şiyar edinir, durur... Yare kavuşmak... Sabaha kadar mum ışığında yazmaktır, mektup... Yada bir deniz kenarında her dalgada yeni bir cümleye başlamaktır... Her cümlede sana varmaktır... Belli etmeden özneyi, fiilimsilerle yükleme yanaşmaktır... Ve her defasında mahcup bir eda ile yüklemi sorgulamaktır... Sarı bir kağıt üzerinde yeni bir dünya kurmaktır... Kurduğun dünyada özne ile yaşamaktır... Yani sana ulaşmaktır, mektup...

Zaman geçer, mevsimler döner... Hangi iklimi sunarsa sunsun doğa ve hangi zamana dem vurursa vursun takvim değişmeden kalan yegane dünyadır, mektup... Ve biriktirilmesi ayrı bir sevda işidir... İtina ile okunur, sıralanır ve saklanır... Bir nevi iletişim kurma yöntemidir, mektup biriktirmek... Güneş hangi güne doğarsa doğsun, mektuplar giderir yalnızlığı... Tek kalınmaya görülsün hemen çıkar gün yüzüne tüm mektuplar, okunur saatlerce yazan ile sohbet edercesine... Ve o dakikalar iki kişilik akar, gün kendini geceye devredene dek...
Bir defa "sen" diyerek başlanıldı mı şayet mektuba "biz" olmadan gelmez sonu cümlelerin... Bütün ezgiler eşlik eder paragraf geçişlerine, makamlar ise her an, hep yüklem... Bir daktilo dokunuşu çalınır yüreklere yada ince bir mürekkep mum ışığına... İşler sarıya çalan saman kağıtlarını... Öyle ya yürek işçisidir mektup yazarları... Yan yana dizer kelimeleri sanki ulaşınca yükleme, özneye varacak... Elbet varamasa da muhakkak soracak... Gizlenirse özne, ağlar, sızlar belki de kalemi ile konuşur ama her seferinde yine mektuba sarılır... Umut iklimidir mektup... Yoldaşı mürekkep ve mum olan sevda yoludur...


Selam ve muhabbet ile..
Halil İbrahim AYDIN