Ne ses duyulur inceden
ne de görüntü... Yine de bir koku gelir tarifsiz, benzersiz... Yaşanmış tüm
anılar ayaklanır... Bir heyecan sarar benliği, çabucak açılır zarflar ve pür
dikkat okunur, her kelimesinde bir ömür harcanarak mürekkebin kağıda dokunuşları...
Öylesine okunur ki günlerce etkisi kalır... Bir o kadar zamanda cevaben ne
yazılacağı düşünülür... Mektup, kendi içinde hem saygıyı hem de belagatı
barındırır... Az cümle ile çok mana anlatılır, söylenmemiş her kelime satır
aralarında saklanır... Bir nevi yare seslenme biçimidir mektup... Mürekkep
keman misali bir makamdan diğer makama akar kağıt üzerine... Bırakmalı
kelimeleri su misali, baharına kavuşmuş yaprak gibi kopmalı yürekten, toprağa
olan özlem bitsin diye... Geriye mi sadece daktilo sessizliği kalmalı geceyi
bölen ya da mürekkebin kokusu sarmalı tüm evreni...
Mektuplaşmak zamana
karşı koymaktır... İşteş bir fiildir, vesselam... Bekler durursun mektubun
cevabını... Cevap bir yana gelebilecek muhtemel cevaplara ne yazacağını
düşünmeye koyulursun... Akrep ile yelkovan arasında yorulursun... Mektup yazabilmek sanat işidir, kelimelerle
raks edebilmektir. Yoldaşın olur kelimeler, dert ortağın... Her mektubun
kendine özgü ruhu ve tarzı olsa da bütün mektuplar aynı derdi şiyar edinir,
durur... Yare kavuşmak... Sabaha kadar mum ışığında yazmaktır, mektup... Yada
bir deniz kenarında her dalgada yeni bir cümleye başlamaktır... Her cümlede
sana varmaktır... Belli etmeden özneyi, fiilimsilerle yükleme yanaşmaktır... Ve
her defasında mahcup bir eda ile yüklemi sorgulamaktır... Sarı bir kağıt
üzerinde yeni bir dünya kurmaktır... Kurduğun dünyada özne ile yaşamaktır...
Yani sana ulaşmaktır, mektup...
Zaman geçer, mevsimler
döner... Hangi iklimi sunarsa sunsun doğa ve hangi zamana dem vurursa vursun
takvim değişmeden kalan yegane dünyadır, mektup... Ve biriktirilmesi ayrı bir
sevda işidir... İtina ile okunur, sıralanır ve saklanır... Bir nevi iletişim
kurma yöntemidir, mektup biriktirmek... Güneş hangi güne doğarsa doğsun,
mektuplar giderir yalnızlığı... Tek kalınmaya görülsün hemen çıkar gün yüzüne
tüm mektuplar, okunur saatlerce yazan ile sohbet edercesine... Ve o dakikalar
iki kişilik akar, gün kendini geceye devredene dek...
Bir defa
"sen" diyerek başlanıldı mı şayet mektuba "biz" olmadan gelmez
sonu cümlelerin... Bütün ezgiler eşlik eder paragraf geçişlerine, makamlar ise
her an, hep yüklem... Bir daktilo dokunuşu çalınır yüreklere yada ince bir
mürekkep mum ışığına... İşler sarıya çalan saman kağıtlarını... Öyle ya yürek
işçisidir mektup yazarları... Yan yana dizer kelimeleri sanki ulaşınca yükleme,
özneye varacak... Elbet varamasa da muhakkak soracak... Gizlenirse özne, ağlar,
sızlar belki de kalemi ile konuşur ama her seferinde yine mektuba sarılır...
Umut iklimidir mektup... Yoldaşı mürekkep ve mum olan sevda yoludur...
Selam
ve muhabbet ile..
Halil İbrahim AYDIN