"Her özne varlığını ancak yüklemi ile ortaya
koyabilir"
Halil İbrahim AYDIN
Karanlık, aydınlıklar
gecenin zihin gündeminde... Bir bahar akşamı sanki yıldızlar asude... Ay gecesine
küsmüş adeta, bir başına... Deniz dalgasız, gök martısız... Akşam üstüne
dokunur sevdalar...
Geceleri bir başkadır,
zaman; renk değiştirerek akar... Güneş devredince iklimi geceye, ezgiler ayrı
bir makama çalar, resim ise bambaşka bir hava... O dakikalar seni düşünmek
mevsimi değiştirir... Yokluğun gelince aklıma sonbaharı gösterir zaman ve
dökülmeye hazır yapraklar... Bu gece yine yıldızlara bakarak uyudum, gün
doğunca şair uyandım...
Sonbahar, yeşilin
sarıya döndüğü makam... Yazın kendini Eylül'e bıraktığı nesir anı... Saatler
Eylül'ü gösterir, takvimler makama bırakır kendini... Dalından kopmuş,
sararmış, kurumuş yaprakların zamanıdır, Eylül... Bir nevi geriye dönüş,
toprağa dönüş, öze dönüş dönemi ya da iklimidir. Kuru dalların, kopmuş
yaprakların, yarım sevdaların ayıdır, Eylül... Hatırlıyorum, rüzgar eserdi
derinden, kulağımda uşşak makamı, tutunamadım... Rengim solmuş, kopmuştum
işte... Gecesi ayrı gündüzü apayrı baharın sonudur, Eylül...
Gündüz ile aynı zeminde
durmaz zifiri Eylül akşamları... Beyaz kağıtlar daha bir parlak durur,
mürekkebe hasret anlarda... Çoğu zaman ay ışığında buluşur kalem ile kağıt...
Tüm cümleler devrik, sokaklar manaya çalar... Birde saklanınca imgelere, kafiye
olur akarım gecenin bilinmezliğine... En çokta gece çıktığım yolculuklara sığınırım...
Öyle ya yol bir öyküdür...
Noktası olmayan çok cümleler kurdum... Ya sonu gelmeyen baharlar aldı
yüklemimi benden ya da Eylül'e kaldı...
Ve soğuk havaları renkli mekanlarla kırmaya çalıştığımız günler… Her daim iklim
yeşil, günler mavi, gece zifiri… Ama sen yoktun... Sonra bir de baktım gece olmuş, devralmış
yine hüzün sevgiyi…
Sesinde sesim kesilsin isterken, dakikalar adaş oldu çaresizliğime,
iklimsel yağmurlar öncesinde... Islandım iliklerime kadar, bir yanım yağmur her
yanım yüklem... Eksik kaldı cümlelerim, mana aynı mana, özne aynı özne...
Yetmedi yüklemlerim... Üstelik gizli de değildi öznem... Her nesnem sen, anlam
dünyam, gecem, öyküm, sen... Her özne varlığını ancak yüklemi ile ortaya
koyabilir... Öznem sen, yüklemim sen, cümlem sen, eş anlamım sen... Yani bir
sen...