12 Mayıs 2014 Pazartesi

Feryadım Sana

Her türkü öyküsüne yanar, her ana da yavrusuna…
Her gün gecesine yanar, her gece de sevdasına…
Sevdalar çoktur ama tüm yalnızlıklar bana…
Yalnızlık zamana, zamanda senin olmadığın her ana…
Yanmak ateşten ötedir, ateşler günaha…
Günahım çoktur ama yokluğunda sarhoş dünyama…
Dünya renk cümbüşüdür, renkler pembe tatlara…
Pembe gönlümdedir, sevdan da güneşi doğan her sabaha…
Güneş umudum olur yeşermeye hazır topraklara…
Toprak hayat olur bir bahardan bir bahara…
Baharlar içime dolar, aşklar kırlara…
Aşıklar sazlara yanar, sazlar notalara…
Her nota sana yanar, ben de her türküde sana…
Hikayem sen olursun, ezgim sen…
Yalnızlığım sen, hasretim sen…
Yanmalar bana, tüm feryadım sana…
HALİL İBRAHİM AYDIN
Kasım 2009 SİVAS

RENK KARMAŞASI

Güneş ilk bu kentte doğar, kelimeler ilk ve dualar eşlik eder güneşin yükselişine… Aydın ışıklar bu kentte başlar, bilimin, medeniyetin tohumları bu topraklarda… Bu kadim topraklar ki insanlığın yeniden var olması ile tarihin sırtında ulaşır günümüze… Biraz yorgun biraz da kırgın işte…  Tek kırılan kent değil elbet, biraz toprak ve aslolan insan…
Geçerken ömrüm bu sınır kentinde tedirgin olur yüreğim belirsiz bir ihlale… Tel örgüler sarar benliğimi, zamansa hasrettir kavuşmaya… Notalar da gizlidir sevdalar, kavuşmalar… Sınır kentlerinde sevdalar daha bir ağır olur, yollar daha bir uzun… Sevdaya sınır olur yüreğim, her an sana…

Normalden daha duygusal olur insan bu coğrafyada ve zaman yelkovanı bırakıp akrebi kovalar… Yeşili daha yeşildir mavisi bambaşka bir mavi doğa olayları can bulur tabiatta, doğa ise bir başına… Köyleri boştur belki ama yürekleri yine de hoş… Bir başka aşık olur insan bu kentte, güneş ışıkları eşlik eder sevdaya, burcu burcu kokar tüm doğa coğrafya da… Bir yanı Fırat her yanı Dicle akar durur. Güneş ilk bu kentte doğar, kelimeler ilk… Yeşili daha yeşildir mavisi bambaşka bir mavi…

Bir yaprak ne yeşili unutur ne de sarıyı… Bir renk karmaşası değil elbet, hayata tutunma meselesidir bu… Güz meltemi alır sarıyı dalından, canından… Su akar, zaman geçer, yaprak düşer. Rüzgar eser, mevsim geçer, kuşlar her daim öter. Bir de sessizlik olmasa yokluğunu hatırlatan. Hepimiz kendi yalnızlığımızda kendi saklımızda… Hep kağıt yanacak değil ya elbet yürekte yanar… Çıkmaya gör yola sızlar en taze yaralar,  gözler bakar yola kulaklar ise telefona… Uzun yoldan geldim işte molasız, duraksız… Yol üstü dakikalarda yaşamadım üstelik… Bugünler de sana dair cümleler kuruyorum, sana özel ezgiler… Özleme eş oluyor her an ve yokluğun… Her daim eksiklik vardı yelkovana dair, yalnızlık mı akrep misali… Ve ne zaman kesişeceğini bilmemek akrep ile yelkovanın…

Bir yaprak ne yeşili unutur ne de sarıyı… Gül, bülbül meselesi değil elbet, olsa olsa varlığını idame ettirebilme meselesidir bu… Yalnız kalmak, solmak, kopmak sadece insana mı aittir? Olsa olsa toprağa kavuşma meselesidir bu… Nokta koyardım tamamlanmış sandığım cümlelerime meğer ne kadar da yanılmışım hep eksik kalmış yeşilim gönlüme… Mevsimlerden Sonbahar, aylardan Eylül’ü gösterdi mi takvim, sarar benliğimi bir hüzün… Ne yaprak kalır dalında ne de renk insan da…

İnsanoğlu yaprak misali iki renk arasında gider, gelir… Her renk bir ruh hali, her renk bir zaman dilimi… Önce tomurcuktur, sonra selvi… Derken yeşermesi an meselesi, sararmak mı hiç uzak değil… Zaman iki renk arasıdır insan için bir yanı yeşil, diğer yanı hep sarı… Özne yüklem misali arada kalan bir iki fiilimsi, bir iki de nesne… Geride ne kalabilir ki bırakacağı; fiilimsilerden oluşan anılar, nesnelerden oluşan hatıralar… Birde olmazsa olmaz yüklemler… Ben her yüklemimde sana vardım. Daha doğrusu her yüklemimde seni yazdım… Belki de yazamadım seni… Ve seni çok yazdım da karşılayamadı anlamı itibari ile sana olan hissiyatımı, halet-i ruhiyemi… Kaç kağıt harcamışımdır senin için, kaç kalem kırmışımdır… Her hafta mecburiyetten gittiğim yollar bilir sana olan sevdamı… Sana olan sevgimi geçtiğim kentlerden sor… Uyuyamadığım her kilometreden sor, tutulan kelimelerimden, bitmeyen cümlelerimden, içinden çıkamadığım paragraflarımdan sor sevgimi… Ne fiyakalı bir söz yeter seni anlatmaya ne de en hikmetli beyitler, kafiyeler isyan eder söz konusu sen olunca… Teşbihler yeteneğini kaybeder…

Bir bahar ne ilki unutur ne de sonu… Var olma meselesi değil elbet olsa olsa güneşi görme, yeşillenme, renk değiştirme meseledir. İçinde biraz hüzün barındıran biraz da sarı ama her daim hicaz kokan baharlar gördüm… Her şeye rağmen umut eden insanlar…
Bir yaprak ne yeşili unutur ne de sarıyı… Bir insan ne yeşili unutur ne de sarıyı… Bir renk karmaşası değil elbet, sevdayı idame ettirebilme meselesidir bu…
Selam ve muhabbet ile…

Halil İbrahim AYDIN

Akademisyen, Yazar