31 Aralık 2015 Perşembe

YILBAŞI

Yeni bir yılın başı gelmiş, hoş gelmiş...
Sahi giden yılda hoş gitmiş mi?
Neyse ki kar yağıyor "Merry Christmas" modumuz olmasa da, en azından beyaz bir umut oluyor insanın aklında... Kapatıyor beyazlık tüm kirlenmiş ve kirlenecek ihtimalleri... Sahi ne çok kirlendi koca dünya... 'Adem' olamadı-kalamadı, insanoğlu...
***
Bir süredir yaşadığım otel odasında karşılıyorum yeni yılı, gitmek ile kalmak arasında... Kulağımda yol'a dair ezgiler... Bütün yollar gün oluyor, beyaz saatlerde... Tutunamayan karlar ise yerlerde... Yol bir öyküdür ve billur gibi geçen zaman... Her hayat yolcudur kendi öyküsünde... Yeni bir yıla ve/ya yeni umutlara yolcu...
***
Geçmişe dair ne varsa bir kar tanesi olup erir, ruhumuza değmeden... Ne sevda türküsü kalır ne de gurbet şiiri... Umarsız bir bekleyiş çoğu zaman sessiz bir çığlık, ihtimali kalemle buluşturan... Şimdileri lapa lapa yağan kar altında düş oluyor geçen ve geçmiş tüm yıllar... Elbet geçmiş hesabı tutturmak vicdan meselesi...
***
Bir kar tanesi ışığıyla yol olur umutsuz iklimlere ve bir şehir edasında ışıldarken geceye, kırılgan tüm notalar umarsız aşklara dökülür... Yol bir öyküdür; gittikçe gidilesi... Yol'a çıkmak lazım... Bir kar tanesi olup, incitmeden beyaz bir yol olmak lazım... Beyaz kalıp yar'e varmak lazım...
***
Çok beyaz kağıt harcadım geçen zaman içinde, çok kalem kırdım... Ne özne kaldı geriye, ne de bir eylem... Kalakaldım, sen'delendim kendi öyküm içinde...
Yeni bir yılın başı gelmiş, hoş gelmiş...
Sahi giden yılda hoş gitmiş mi?
***


Halil İbrahim AYDIN

22 Aralık 2015 Salı

VEDA MAKAMI

            An gelmiştir artık, yola çıkma zamanı... İlk değil elbet, belli ki son da olmayacak... Hayat gibi bir şey geldik gidiyoruz meselesinin özü, özeti işte... Genç yaşıma çok 'merhaba' bir o kadar da 'elveda' sığdırdım... İlk defa adını koyamadığım haleti ruhiye içerisinde gidiyorum. Gitmek demişken, hayatımdaki en yerleşik eylem, çoğu zamanda gizli bir söylem... Bırakıp tüm saman kağıtlarını, manaları alıp da gidiyorum...
***
            Dile kolay gelse de devirdiğim 41 ay kırlaşan sakallarımdan anlıyorum şimdileri mevsimi... Bu kente gelmek zor iş, vesselam... Gitmek ise bambaşka... Öyle ya, insanlığın yeniden var olduğu en eski Coğrafya... Çok şey öğrendim memleketin en ücra köşesinde; insanlığı, insafsızlığı, kaybetmeyi, kazanmayı, acıyı, sızıyı, dostluğu, sevdayı, ayrılmayı, elbet yaşamayı...
***
            Böyledir hikayesi insanoğlunun, bir var'mış bir yok'muş meselesi... Zor olmuştur hep ve zor olacaktır elbet, ayrılığı insanın... Garip bir zaman, kırık bir ruh halidir, veda makamı... Geçen zaman içinde makamlar Hicaz ile Hüzzam arasında gidip, geldi... Aşkefza da kulağımıza çalınmadı değil... Bir de Neva makamı olmasa beni benden alan, anlam dünyasına katan...
***
            Her hafta mecburiyetten gittiğim yollarda öğrendim, en farklı yol hikayelerini... Ve kendi öykülerimi yazmaya başladım, bir bir yaşayarak... Bir yanım sınır kenti diğer yanım masmavi... Mesafeler arasında en derin elvedaları öğrendim... O elveda ki, her daim Sonbahar'lara denk geldi... Bir son bir bahar işte... Utangaç zamanların iklimi, Sonbahar... Baharın, yaprağın, yeşilin, çiçeğin sonu... Sararmış yapraklar, en ince makamlar ve yeşile hasret anlara denk gelen, vedalar...
***
            Böyledir vedalar, bir var'mış bir yok'muş meselesi... Elbet, hayatın kendisi (el)veda... Her daim bir veda... Yaprak misali uzaklaşır dalından, havasından, suyundan ve bir seda duyulur inceden, derin bir veda... Yaprağa benzer insanoğlu, bir yandan diğer yana... Ne kuru dallar anlar yaprağı ne bir ağaç ne de bir gece... Bir 'sen' kaldın aklımda hece hece... Kulağımda Sezen'den bir şarkı "Geldim defalarca, gittim defalarca kaç bahçe kuruttum bilmem..."
***
            Zaman, 'merhaba' ile 'elveda' arası, gerisi yalnızlık sahası... Bir kez yola çıkıldı mı, her daim hazır olmalı vedalaşmaya... Yol bir hazan mevsimi... Sarı sarı dökülür topraklara... Ve bir kelime süzülür anlara, elveda... Bir kente elveda, bir sevgiye, dosta belki ve/ya bir an'a, anıya, sevdaya, feryat figan ederek Leyla'ya...
***
            Yolcudur insan veda yolu üzerinde...
            Bazen gül bazen vuslat olan her 'elveda' yeni bir 'merhaba'ya gebe...
            Bir veda türküsü var sanki havada ya da son baharın tadında, tanımında...
            Başka bir yola 'merhaba' demek için 'elveda'...
            Sade bir veda...
            Hoşça kalınız...
            Hoşça bakınız zatınıza...



                                                                                                           Halil İbrahim AYDIN
                                                                                                            Akademisyen / Yazar

11 Ekim 2015 Pazar

OL'MAK LAZIM

Öz'e varmak lazım...
Özneye varmak için yüklem,
Sevgi için yüklenmek lazım...
Gül'e Bülbül,
Leyla'ya Mecnun olmak lazım...
Deryadil olmak lazım Nazenin'e..
Kalem olmak lazım kağıdın derdine...
Yeşermek için evvela sararmak lazım...
Güz yeli için Eylül...
***
Renk olmak lazım bir çiçeğin gönlüne...
Yağmur olmak lazım en sıcak günlere...
Arif'in diline mana...
Söz söylemeye İrfan lazım...
Ol'mak lazım işte...
Yar'e var'mak lazım...
***
Dem olmak lazım bir Ney'in kalbine..
Buselik makamı olmak lazım..
Buseye meftun...
***
Dem olmak lazım...
Hemdem olmak lazım...
Hemdert olmak lazım...
Hemhal olmak lazım...
Hasbihal olmak lazım...
Var'mak lazım...
Ol'mak lazım...
***
Halil İbrahim AYDIN - MEKTUP
Akademisyen / Yazar

2 Eylül 2015 Çarşamba

GECENİN SERENCAMI

       Geceler betimler manaları, yıldızları, yalnızlığı, zamanın sessizliğini... Geceler, karanlığın en aydınlık olduğu dakikalar... Değişir bakış açısı, fikri, ruh hali insanoğlunun geceleri... Beyaz kağıtlar hüzne çalar, makamlar hicaza sarar... Bir de buselik makamı olmazsa... Sessizleşir evren, insan, zaman, mekan... Geceler yani öze dönüş, çoğu zamanda bir iç çekiş... Öyle ya, gece ayrı gelir kulağa aynı ezgi, aynı şiir bambaşka... Resim aynı resim, duygu yalnızlığa dem vurur geceleri...

         Sade bir zaman olayı değildir geceler... Güneş batar, deniz durulur, martılar sessizleşir o dakika yalnızlık başlar... Üstelik hiç bir eyleme tanık olmaz fiiller, iklimler düşsüz, sevgiler zamansız bir hale bürünür... Geceleri yalnızlık hali çöker...

         Geçen zaman içinde öğretmişti öğretmenlerimiz yalnızlığın yanılmaktan değil de yalınlıktan geldiğini... Ve geçen zaman göstermişti gecelerin daha çok yalınlaştığını... O yıllarda takılıp kaldım yalınlığa, kelimelere olan sevdam bundan... Siyah önlükten mavi önlüğe geçiş kadar renkliydi duygu dünyam...

         Koşar adım eve gelirdim. Çantamı açmadan kelimelerime sarılırdım. Değişen tek şey zamandı... Bugünlerde ceketimi çıkarmadan sarılır oldum yüklemlerime... Yıllar geçtikçe geceler uzuyor, yalınlık artıyordu. Kelime aynı kelime, anlam aynı mana... Değişen mi?

         Fark etmez baharın ilki sonu, değişir haleti ruhiye geceleri... Geceleri parlar yıldızlar, ay hasrettir denize yansımaya... Durmaz yerinde yıldızlar bir yandan diğer yana, sırf dilek tutsun diye insanoğlu... Gökyüzü tüm ışıltısı ile serenat yaparken yeryüzüne, yalın bir izleyiş dokunur gecenin bilinmezliğine... Bir de şafak yok mudur... Bir yanım ay her yanım güneş...

         Zaman ile mekan arasına sıkışıp kalır insanoğlu... Ve yalın yalnız gecelerde çocukluğum gelir aklıma... Su akar, zaman geçer, yaprak düşer... Rüzgar eser, mevsim geçer, kuşlar öter... Bir de sessizlik olmasa yalnızlığımı hatırlatan... Hepimiz kendi yalnızlığımızda kendi saklımızdayız geceleri... Çok akşam üstü dakikalar biriktirdim, hiç birinde de yoktun... Ne yıldızlar gördüm gecenin belirsizliğinde... Ve yitirmenin ne demek olduğunu anladım sessiz...

         Gecenin rayihasında ege dalgaları vurur her yanıma... Denize nazaran geçen geceler ay ışığı altında... Yüzün yansır yıldızlara... Bir serenat sanki gökyüzü... En çokta akşamüstleri yaralar... Sensizliğe giden yoldur akşamüstü, gecenin yalnızlığında, yokluğunda...  Betimlerken geceler yalınlığı, son bir çıkış olur akşamüstü... Son bir ışığın karanlığa dalışıdır, akşamüstü...

         Çok akşamüstü dakikalar yitirdim Ege'nin mavi sularında... Güneş ha battı ha batacak, ne dalga kaldı geride, ne de martı sesi... Kulakta sevda makamından bir ezgi adım adım geceye devrederken benliği, bir anılar kalır bir de senden kalan gün ışığı... Mütemadiyen bir gece yalınlığı oturur gömlek misali... Cümleler anlamını yitirir, gidişinle...

Tek mana yalın gece...

Gitti, bitti...

Ne uzun hece...

Desem ki bir bilinmez gece...

Sensiz geçmez oldu artık hiç bir gece...

Geceler sadece seni heceler...

Bitmez olur Sen'celer...

Gece, ne uzun gece...

Akademisyen / Yazar

Dr. Halil İbrahim AYDIN

        

22 Ocak 2015 Perşembe

Dörtlükler - I

Ayrılık sahte tebessümden bir gömlek giymiş…
Hüzün adını melankoli diye değiştirmiş…
Yasama acı…
Sevdaya sancı denmiş…
Sensizlik bende büyük bir yer etmiş…

(2002)

Dr. Halil İbrahim AYDIN
Akademisyen / Yazar