24 Mart 2023 Cuma

BAKÜ GEZİ NOTLARI


Bakü
BAKÜ GEZİSİ

Azerbaycan’ın Türkiye, İran, Rusya, Gürcistan ve Ermenistan ile sınırı bulunmakta ve Doğusunda ise Hazar Denizi tüm güzelliğiyle uzanmaktadır. Ülkenin yaklaşık 10 milyon nüfusunun 4 milyona yakını Bakü’de yaşamaktadır.

Azerbaycan’ın başkenti olan Bakü önemli bir kültür ve ticaret kentidir. Hazar denizine bakması kente ayrı bir güzellik ve katkı sunmaktadır. İhtişamlı binaları, geniş bulvarları, tarihi dokusu, denizi ve yeşili ile görülmesi gereken bir kent… Bakü ile ilgili damağımda ve dimağımda kalanları not etmek ve sizlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bakü’ye nasıl gidilir?, Ne zaman gidilir?, Gezilecek yerler? Bakü Mutfağı gibi sorular ilk akla gelenler… Elbette bende yola çıkmadan bu soruları düşündüm ve hepsini araştırdım. Notlarımın bir kısmını sizinle de paylaşmak isterim.

Bakü gezisine, 2000 yılında UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne dahil edilmiş İçeri Şeher (Eski Şehir) ile başladık. Tarihi ve kültürel zenginlikleri ile göz dolduran bu bölge bana göre Bakü’nün en güzel yeri. Dar sokaklar, özgün mimari tarihi mekanları ile insanı geçmişe yolculuk yaptırıyor.

Eski Şehir’e ulaştıktan sonra ilk ziyaret noktamız 15. yüzyılda İbrahim Halilullah tarafından inşa edilmiş Şirvan Şah Sarayı oldu. Akabinde 2500 yıllık geçmişe sahip olan Kız Kalesi ve Cuma Camii’ni gezdikten sonra Buhara ve Multani Kervansaraylarını gördük. Birbirine çok yakın olan bu tarihi mekanların yürüme mesafesinde olduğunu da belirtmek isterim.

Kent merkezinde sokaklarda Targovi ve Nizami Caddesinde yürüyüp şehri yaşamayı deneyimledik. Akabinde Savaş Ganimetleri Müzesi ziyaret gerçekleştirdik. Özellikle kent merkezinde bizlere karşı yoğun bir ilgi olması mutluluk vericiydi. Mutlaka görülmesi gereken bir diğer yer ise Haydar Aliyev Müzesi’dir. Mimar Zaha Hadid tarafından çizilen Haydar Aliyev Müzesi Bakü’nün mimari şaheseridir. Elbette şehrin neredeyse her yerinden görülen gece ayrı gündüz ayrı güzellikte olan Alev Kuleleri de görülmesi gerekenler arasındadır. Alev kuleleri ile Şehitlik çok yakın yürüme mesafesinde olduğunu da belirtmek isterim.

Sonraki rotamız ise Abşeron Yarımadası oldu. Abşeron Yarımadası’nda dünyadaki Üç Mecusi (Zerdüşt) tapınaktan biri olan Ateşgah Mimari Kompleksi’ni gördük. Ateş mabedi anlamına gelen Ateşgah büyüleyici bir yer. Altıgen şekilde 24 hücreli bir mekan… Halen yanan ateşler ise büyüleyici... Son derece ilgi çekici olan ve içindeki ateşi yüzyıllardır sönmeyen bu yapı, Mecusi inanışına göre belli başlı Hac mekanlarından birisidir. Ziyaret esnasında çok sayıda turist ile birlikte gezme şansımız oldu. Özellikle Hindistan, Pakistan ve İran’dan yoğun ilgi olduğunu söyleyebilirim. Ateşgah'tan çıkıp, Yanardağ'a doğru giderken yol üstü köyleri ziyaret edip, Azerbaycan halkı ile sohbet ettik. Yolda gördüğümüz petrol pompaları Bakü'nün doğal zenginliğini gösterir nitelikteydi.

Ateşgah gezimizin akabinde ünlü seyyah Marco Polo’nun “Ateş Ülkesi” adını yakıştırdığı Yanardağı ziyaret ettik. Yanardağ yer altından çıkan doğalgazın etkisiyle yüzyıllardan beri yanmaya devam ediyor. Merdivenlerde oturup izlemenizi öneririm. Şansınız varsa yanardağın tepesinde atlı birilerini görürseniz gerçekten unutulmayacak bir deneyim edinmiş olursunuz. Yanardağdan çıkmadan evvel içinde tarihi eserlerden oluşan mini bir müze olduğunu hatırlatmak isterim.

Bakü’nün güneyinde yer alan, Azerbaycan’ın arkeolojik eserler bakımından en zengin bölgesi olan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Gobustan’a doğru yola çıktık. Hazar Denizi’nin yakınlarında, eski Şirvan yolu üzerinde bulunan Gobustan; açık hava müzesi olarak da adlandırılmaktadır.

Bir şehri anlamak için sadece geçmişi anlatan tarihi mekanlar ya da turistik alanlar değil, içinde bulunduğumuz zaman dilimini anlamak için halkın gittiği yerlere gidilmesini de çok önemsiyorum. Özellikle Bakü Sederek ticaret merkezi bunlardan biriydi. Kapalı çarşıya benzer büyük bir alanda aklınıza gelecek her türlü ürünün ticareti yapılmakta. Bu merkezin yakınında yer alan İran mimarisini andıran Cami ve diğer yapılar da görülmeye değer nitelikteydi… Ancak şehir merkezinden biraz uzak olduğunu söylebilirim. Benzer şekilde Yaşıl Bazar'da halkın yoğun olarak gittiği görülmesi gereken bir yerdir. Bizim gezi tarihimiz Azerbaycan Grand Prix'sine denk gelmişti. Bu durum hem avantaj hem dezavantaj oluşturdu. Keyifli yarışlara tanıklık ederken öbür taraftan İstanbul'u aratmayan bir trafikle karşı karşıya kaldık. Sederek ticaret merkezinde Bakü Merkeze giderken tesadüfen bulduğumuz Bibi Heybat Camii de mutlaka not etmeniz ve görmeniz gereken bir yer. 

Gezilecek Yerler

İçeri Şeher (Eski Şehir)

Şirvan Şah Sarayı

Qız Qalası (Kız Kulesi) ve Cuma Camii

Buhara ve Multani Kervansarayları

Nizami Caddesi

Targovi Caddesi

Alev Kuleleri

Şehitlik

Bakü Bulvarı

Haydar Aliyev Kültür Merkezi

Ateşgah 

Yanardağ

Gobustan Milli Parkı

Azerbaycan halı Müzesi

Azerbaycan Devlet Filarmonisi

 

Yemek ve İçecek Önerileri

Yemeğe geçmeden evvel çaydan bahsetmek isterim. Evde, cafede veya herhangi bir mekanda nerede olursanız olun çaylar porselen demlikte geliyor, çay tabaklarındaki zevk ve incelik çaya ayrı bir tat veriyor. Tat demişken şekerden ziyade çayın yanında gelenler ilgimi çekti. Karpuz reçeli, kiraz reçeli, ayva reçeli, çerezler, kuru meyveler ve çok daha fazlası… Oysaki biz sadece çay istemiştik. Çay olayı tam anlamıyla deneyimlenmesi gereken bir muhabbet… Halen Azerçay arayışı içerisindeyim tadı ve kokusu gerçekten çok güzel... Ayrıca Feyxoa meyvesinden yapılan komposto da önerilerim  arasında yer almaktadır. Son olarak Şıra da denemeden dönmemelisiniz.

Yemek ile ilgili şanslı olduğumu söyleyebilirim. Dostlarımızın yemek davetleri sayesinde son derece orjınal yerel lezzetleri tatma şansımız oldu.  Aklımda kalanları sıralamak isterim.

Soğuk Başlangıç ve Salatalar

Pendir çeşitleri

Taravuz Buketi

Et çeşitleri

Toyuq Salatı

Yemekler

Dolma üzüm yaprağından

Lüla Kebabı

Antrekot ve Tika Kebabı

Taravuz Kebabı

Balık, karider ve diğer deniz ürünleri

Bıldırcın

Khinkali

Şah Pilavı, kuru kayısı, kestane, safran, badem derken kendinizi özel hissedeceğiniz bir yemek...

Şirniyyat - Phaklava, cevizli, şerbetli ve bayatlamayan baklava, tadı halen damağımızda...

Son olarak, modern görünümü ile Haydar Aliyev Uluslararası Havalimanı da gezilmesi, görülmesi gereken bir yer.

Okuyan, yazan ve gezen biri olarak belki de karşılaşacağım en güzel resmi Bakü'de yakaladığımı düşünüyorum. Bir kütüphanede resmedilmiş Nizâmî-i Gencevî'nin resmini ve sözlerini sizinle paylaşarak Bakü Gezi Notları yazımı sonlandırıyorum. 

























12 Kasım 2022 Cumartesi

27 Nisan 2020 Pazartesi

100 Kitaplık Okuma Listesi

Sosyal Bilimler (Ekonomi-Siyaset-Sosyoloji-Psikoloji-Tarih)
Nizamülmülk - Siyasetname
Edwar W. Said - Entelektüel: Sürgün Marjinal Yabancı
Tanıl Bora - Cereyanlar - Türkiye'de Siyasi İdeolojiler
Ahmet İnsel - Türkiye Toplumunun Bunalımı
Şevket Pamuk - Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi
Fikret Şenses - İktisada (Farklı Bir) Giriş
Zygmunt Bauman - Özgürlük
Joseph Stiglitz - Eşitsizliğin Bedeli
Albert Hirschman - Tutkular ve Çıkarlar
Brian Snowdon & Howard R. Vane - Modern Makroekonomi
Todd G. Buccholz - Ölü İktisatçılardan Yeni Fikirler
Daron Acemoğlu - Ulusların Düşüşü
Max Weber- Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu
Pierre Bourdieu - Sosyoloji Meseleleri
Halil İnalcık - Devlet-i Aliyye I-II-III
Şerif Mardin - Türkiye'de Toplum ve Siyaset
Korkut Boratav - Türkiye İktisat Tarihi
Platon - Devlet
Alexis Carrel - İnsan Denen Meçhul
Sabri Ülgener - İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası
Cemil Meriç - Bu Ülke
Edward Said - Şarkiyatçılık
İbd Haldun - Mukaddime
Adam Smith - Milletlerin Zenginliği
Karl Marx - Kapital
Farabi - İdeal Devlet
Ayşe Buğra - İktisatçılar ve İnsanlar
Tanıl Bora - Zamanın Kelimeleri - Yeni Türkiye'nin Siyasi Dili
Francis Fukuyama - Tarihin Sonu ve Son İnsan
Amartya Sen - Özgürlükle Kalkınma
Halil İbrahim Aydın - Sosyal Sermaye ve Kalkınma
Mark Skousen - İktisadi Düşünce Tarihi: Modern İktisadın İnşası 
John Locke - Hükümet Üzerine İncelemeler
Samuel Huntington - Medeniyetler Çatışması
Alfred Adler - İnsanı Tanıma Sanatı
Aristoteles - Poetika
Thoma Moore - Ütopya
Yuval Noah Harari - Hayvanlardan Tanrılara Sapiens

Edebiyat
Ahmet Ümit - Elveda Güzel Vatanım
Kemal Tahir - Kurt Kanunu
Halide Edip Adıvar - Sinekli Bakkalı
Kemal Sayar - Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez
Gündüz Vassaf - Cehennem Övgü
Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Emel Topkaya - Emel Hakk
George Orwell - 1984
Amin Maalouf - Doğunun Limanları
Orhan Pamuk - Cevdet Bey ve Oğulları
Amin Maalouf - Ölümcül Kimlikler
A. Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama Enstitüsü
George Orwell - Hayvan Çiftliği
Albert Camus - Veba
İskender Pala - Şah ve Sultan
Kemal Tahir - Devlet Ana
Tolstoy - Diriliş
Dostoyevski - Suç ve Ceza
Amin Maalouf - Semerkant
İskender Pala - Katre-i Matem
İbn Rüşd - Devlet
Stefan Zweig - Satranç
Montaigne - Denemeler
Tolstoy - İnsan Neyle Yaşar?
Edip Cansever - Şiiri Şiirle Ölçmek
Ahmet Ümit - Bab-ı Esrar
İskender Pala - Od
Yılmaz Erdoğan - Kelebeğin Rüyası
Yahya Kemal - Aziz İstanbul
Latife Tekin - Sevgili Arsız Ölüm
Sadi Şirazi - Gülistan
Mehmed Uzun - Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık
Cezmi Ersöz - Şizofren Aşka Mektup

Şiir
Ahmed Arif - Hasretinden Prangalar Eskittim
Orhan Veli Kanık - Bütün Şiirleri
Cahit Sıtkı Tarancı - Otuz Beş Yaş
Ömer Lütfi Mete - Gülce
Nazım Hikmet - Henüz Vakit Varken Gülüm
Cemal Süreya - Sevda Sözleri
Muzaffer Tayyip Uslu - Şimdilik
Halil İbrahim Aydın - Kelimeler Kadar
Rüştü Onur - Mektubun Avucumda
Behçet Necatigil - Şiirleri
Ömer Hayyam - Dörtlükler
Şeyh Galib - Hüsn ü Aşk
Ahmet Telli - Hüznün İsyan Olur
Şükrü Erbaş - Bağbozumu Şarkıları
Attila İlhan - Ben Sana Mecburum
Can Yücel - Sevgi Duvarı
Özdemir Asaf - Yalnızlık Paylaşılmaz
Turgut Uyar - Göğe Bakma Durağı
İbrahim Tenekeci - Geldik Sayılır
Sezai Karakoç - Diriliş Neslinin Amentüsü
Halil İbrahim Aydın - Sensizliğe Alıştım Sanma
Yılmaz Odabaşı - Her Ömür Kendi Gençliğinden Vurulur
Gülten Akın - Deli Kızın Türküsü
Oktay Rıfat - Bütün Şiirleri
Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri
Cahit Zatifoğlu - Yedi Güzel Adam
Sabattin Ali - Bütün Şiirleri
Didem Madak - Pulbiber Mahallesi
Murathan Mungan - Yaz geçer

Doç. Dr. Halil İbrahim AYDIN

100 kitaplık okuma listesi yukarıda yer almaktadır.
Önerileriniz varsa lütfen yorum kısmına yazınız...

12 Nisan 2020 Pazar

Emel Topkaya'dan "Kelimeler Kadar" Üzerine Bir Tahlil

"Emel Hakk" kitabının yazarı Emel Topkaya

Emel Topkaya / Tarih Öğretmeni
(Erdem Dergisi, 2019, Sayı.10)

Kelimeler Kadar
Halil İbrahim Aydın’ın, Kelimeler Kadar (Şubat, 2018) adlı şiir kitabı, “Yalnızlık Provaları”, “Aralıksız Sevda” ve “Yol Öyküleri” adlı üç bölümden oluşuyor. Şiirleri okurken sanki şairle mehtaplı bir İstanbul gecesine, gramofonda sanat müziğinin çaldığı bir yalı bahçesine gidiyorsunuz. Bu kitabı okurken fildişi renginde bir yalının yine fildişi renginde ferforje berjerinde oturup o nadide ve edebi ruhu hissederek Yahya Kemal, Tanpınar, Orhan Veli’nin hatırasına günümüzden vefakâr bir selam yolladığınızı düşünüyorsunuz.
İlk bölümde şairin itidalli kelime oyunlarıyla anlam yakalayan iç sesi eşliğinde önce yalınlık, yalnızlık ikilisinin çağrışımıyla kendi köşenize çekiliyorsunuz. Sonra şair nostaljiyle beslenmiş bir özlemin içinde çocukluğuna, anılarına uzanıyor. Ayrıca modern zamanın hoyrat ruhuna sitem etmeyi unutmadan, insanın kalabalık içindeki yalnızlığına dokunmadan geçmiyor. Şairin şiirlerinde genelde imgeler arası değişik bağ var. Kitabın, ‘Papatya’ şiirinde papatyayı yeryüzünde, yıldızı gökyüzünde umuda veya dileğe dair imge olarak çift örgülü bir anlamı sembolize ederken buluyorsunuz. ‘Bağ Bozumu’ şiirinde de üzüm teşbihi ile şairin ruh halini tasviri, hem zaman hem mekân hem de duyguların evrensel boyuta geçmesi, bağ kelimesinin iki ayrı anlamı üzerinden verilen mesaj dikkate şayan. Üzüm bağı ve gönül bağı arasındaki ince bağı vurgulaması muhteşem.
Şairin genel olarak duygularını bahar, çiçekler, coğrafi ayrıcalıklar, sanat müziği makamları, üzerinden anlatması bir yandan klasik, romantik tarzı hatırlatırken diğer yandan imgesel kelime oyunlarıyla verilen mesajlar ölçüsü şekilde modern ve kendine has tarzı yakaladığını hissettiriyor. Bazen de şairi bizzat kendine ait duygu ve tecrübelerin şiire yansımasını şu mısralarda keyifle görebiliyorsunuz.
Dicle nehri ile başlayan,
Tuna nehri ile uzayan,
Mevsimden mevsime koşan bir hikâyeydi.
Saat gecenin bir yarası,
Dakikalar hemdert oldu kelimelerime.
Şairin kelimelerle oynarken felsefenin, tarihin derin düşüncelerine şiirle cevap verişine de şahit oluyorsunuz.
Ne coğrafya kaderdir ne de sevda…
Gayrettir işte!
Ve sebeptir yazılı olan kader…
Tarihi sevmek gibi
Bazen Hicaz, Hüzzam, Uşşak, Saba makamı mı bu şairden çıktı yoksa bu şair mi onlardan şiir çıkarıyor diye düşündürse de kesin his şu oluyor: Yakın geçmişin elit nostaljisinden süzülen asil bir inceliğin tadını alıyorsunuz.
‘Aralıksız Sevda’ şiirine de değinmeden geçemeyeceğim. Bu şiirde bir yandan aralık ayının yaşattığı soğuk ve beyaz kışla beraber aralıksız sevdasının üşüttüğü ahvalini tasvir ettiğini düşündüğüm dizelerde şair, hem okuyucunun dokunsal algısına, hem duyusal algısına hitap ediyor. Ve şiirlerin hepsinde sevgiliyi hisseden ama ona hükmetmeyen ve imkânsızlıktan, kavuşamamaktan razı bakış açısı hâkim. Duygularını kelimeler kadar yaşamayı kendini şiar edinmiş bir bakışın dizelerinde yol aldığınızı hissediyorsunuz.
Son bölüm “Yol Öyküleri”nde ise ‘Yola Dair’ şiirlerinde insanın varoluşu, amacı, acısı, insanın iradesi ve iradesi üstündeki gerçekleri şiirin içine çok güzel serpilmiş ve tam bir felsefi gerçeklik üzerine yazılmış. Son olarak:
Yol almak
Yolda olmak
Yolunda durmak
Âdem olmak
Bilvesile; varmak gerek…
Hayatın ve insanın yaratılışının tüm karmaşasına rağmen yukarıdaki dizeleri ile yalın ve basit bir gerçeğe insanı davet eder. ‘Bir Nevi Otuz Yaş Şiiri’ ile Orhan Veli’ye gönderme yapan şiirinde ise insandan eksilen hayatın gerçeklerini isabetle vurguluyor.
Son olarak şair, içli, hisli, bitimli insan hakkında bütün bu ince ve derince serzenişten sonra kendini kabullenen bir kapanış tercih etmiş. Nihayetinde yaşadığı ve yaşayamadığı hisleri feryad figan eylediği Leyla’yı da anmayı unutmayarak öylece yarıda kalan bir gerçeğiyle kapanışı yapmıştır. Ama umuda doğru bir kapanıştır bu:
Başka bir yola ‘merhaba’ demek için ‘elveda’…
Sade bir veda…
-Hoşça kalınız.
Dizeleri ile şairin dinginlik ve naifliğini sebebini açıklar gibi kapanışla kitap sonlanır.


24 Mart 2020 Salı

Korona Virüsünün Düşündürdükleri: Aylan Bebeğin Ahı Tutarsa?


Yağmur, inanmadığı yeryüzüne yağabiliyorken hâlâ göğün bir halk tarafından hırpalandığını gördüm” diyen şair Cengizhan Konuş’un dizeleri bugünlerde derinden ruhumuza işledi. Önce yağmuru, doğayı, inandıklarımızı derken insanoğlunu hatırlattı. Anlamaya çalıştık insanı ve kulak kabarttık Sadi Şirazi’ye anlamlandırabilmek için… Öyle ya! “İnsan üç beş damla kan ve bin bir endişedir.” Yaşanmış ve yaşanılacak olanlar endişeden mi bilinmez ama bugünlerde soluksuz kaldığımız yegâne gerçeklik…
Var olduğu günden bu yana hep daha fazlasını isteyen insanoğlu farklı zaman dilimlerinde farklı uğraşılarla hayatını idame etmeyi ve günümüze değin aynı ihtirasları ve emelleri aktarmayı başarmıştır. Tarihsel serüven içerisinde sanayileşen, modernleşen ve küreselleşen dünya içinde bulunduğumuz zaman diliminde bireyi yalnız bırakmış ve daha fazlasını elde ederek hayat(t)a tutunabileceği düşüncesini aşılamıştır.
Bireyler gibi ülkeler de hep daha fazlasını istemekte ve mütemadiyen bir büyüme arzusu içine girmekteler… Dünyanın tüm ülkeleri her dem büyümek gelişmek için çaba sarf etmekteler. Ancak bu büyüme süreci salt amaç haline gelip, insanı, doğayı ve gelecek günleri sarfınazar edince ele geçen büyüme ne anlam ifade edebilir ki? Bundan 200 yılı aşkın süre önce Thomas Robert Malthus “Nüfus Hakkında Bir Deneme” isimli çalışmasında, nüfus geometrik olarak artarken, yiyecek arzının ise aritmetik olarak artacağını ve bu dengenin sağlanamayacağını dile getirmişti. Malthus’a göre tarımsal yapı ile nüfus yapısı arasında uzun dönemde bir uyuşmazlık söz konusu olacaktı. Yaşanmış ve yaşanan savaşlar, açlıklar, iklim değişikliği, küresel ısınma ve salgın hastalıklar kim bilebilir belki de Malthus’un ahı? Bu durum zihnimizde bir soru işareti uyandırıp, üzerine düşünülmesi gereken bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Çin’in 1.4 milyarı aşkın nüfus dinamiği ile Wuhan kentinden dünyaya yayılan korona virüsünün ilk etapta düşündürdükleri…
Malthus’a göre afetler, savaşlar, kıtlıklar ve salgın hastalıklar sonuçları bakımından anlamlıdır. Yakın geçmişte komşu ülke Suriye’de yaşanılanlar ve halen yaşanmaya devam etmesi… Özellikle güncelliğini koruması nedeni ile Suriye meselesi ve göçmen krizine dünyanın yaklaşımı adeta Malthus’un teorisine ve zihniyetine katkı sunmakta, vicdanlarda ise derin izler bırakmakta… Muğla’nın Bodrum ilçesinde kumsala vuran Aylan bebeğin ölümü göçmen meselesinin ciddiyetini tüm dünyanın gözleri önüne sereli neredeyse 5 yıl olmakta… “Zulme sessiz kalan zulmü yapan gibidir” diyor Peygamber efendimiz… Dünyanın içinde bulunduğu bu derin sessizlik ve masumlar üzerinden yapılan uluslararası siyaset… Çocuklara zarar vermeyen ve nefes almada zorluk şeklinde belirti gösteren bu salgın hastalık tüm dünyada etkisini göstermekte ve zihin dünyamda, aklımda, kalbimde Aylan bebeği hissettirmekte…
Zengin-fakir, güçlü-güçsüz, öteki-beriki demeden herkesi etkileyen zulmü yapanla zulme uğrayanı aynı düzleme getiren beşer olduğumuzu hatırlatan bir salgınla karşı karşıya insanoğlu… Dünyanın farklı yerlerinde farklı şekillerde zulme uğrayanların bu salgın sebebi ile bir an nefes aldığı tüm insanlığınsa nefessiz kalma kaygısı ile eve kapandığı değişik zamanlardan geçiyoruz… Öyle ki insanlığın eve kapanması ile hava kirliliğinin azaldığı, suyun, toprağın elbet doğanın nefes aldığı bir dönem… Tüm bu yaşanılanlarla bir nebze olsun durup, düşünmeli insanoğlu… Yoklamalı kendini kainatın özü olan insan; doğaya, havaya, suya ve diğer insanlara ve insanlığa verdiği zararı irdelemeli…
Hiç şüphe yok ki bu salgın sonrası dünya ülkeleri çok fazla şeyi sorgulayacak ve çeşitli değişimlere gebe kalacak yakın gelecek… Korona virüsünün bilimsel ve duygusal anlamda düşündürdükleri ise aklımıza ve kalbimize iz bırakacak…
Malthus’un olmasa da Aylan bebeğin ahı tutarsa?
Doç. Dr. Halil İbrahim AYDIN
           Akademisyen / Yazar

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Bağbozumu

Bugün günlerden bağbozumu, aylardan sen...
Yokluğun salkım salkım büyüyor.
Ezildikçe ezilen üzümler kuytu köşede,
Yıllanmaya yüz tutuyor...
En sevdiğin şarkı hâlen aynı meyanda,
“Ben yaralı bir kuşum kimsesizim berduşum...”
Yokluğunda kaybolmuşum.

Geçmiş zamanları düşlerdim,
Ama üzüm toplamaya gittiğimiz günler kalakaldı payıma.
Sahi kaç yıl oldu gideli?
Geçmiş, geç(me)miş...

Atina’dan Ege’ye uzayan zaman,
İçinde biraz Gümilcine barındıran,
Buzuki çaldıran, Kavala’ya uğratan sen...
Yani bir sen...

Kumru, balık, midye, adalar...                                                                  Halil İbrahim AYDIN
Bir bağdan bir coğrafyaya gönlümü toplayanlar...                                   Akademisyen / Yazar
Bugün günlerden bağbozumu,
Bağlanmak da mümkün bozulmak da...
Bugün günlerden bağbozumu
Ve aylardan sen...

8 Aralık 2018 Cumartesi

ONARMAK


Zaman geçti ve geçmişte kaldı anlar, payımıza da sade anılar…
***
Hatırlıyorum, çocukluk yıllarımdı… Hemen hemen hepimizin oduncu gömleği vardı. Yaka renkleri de aynıydı üstelik! Söküldükçe dikilen, dikildikçe giyilen… Evet, çocukluk yıllarımdı, çorabım, gömleğim söküldüğü zaman muhakkak dikilirdi. Evdeki herhangi bir eşya kırılınca, bozulunca da onarılırdı. Bir tamir, bakım-onarım kültürü vardı. Belki çocukluktan kalma belki de irfanımızdan kaynaklı kırılanı onarmak mutluluk verirdi her dem ruhumuza… Madde dahi olsa manevi ikliminden dolayı atmaz hatırası var der saklardık… Saklama kültürü bulma irfanındandı… Ve biriktirirdik, biriken her anı, anıyı… Maskot, kitap ayıracı, peçete, pul, kart hatta eski para koleksiyonu yapardık… Biriktirirdik sevdiğimiz eşyaları dahası dostları… Dar sokaklarda geniş turlar atardık. Avluları birbirine bakan evlerin hangisinden yemek kokusu gelse oraya toplaşırdık. Acısı bir sevinci bir… Mekanların ruhumuza etkisi işte! Çorabı, gömleği sökülen çocuklardık ama yüreklere dokunmayı, sevgiyi nakşetmeyi iyi bilirdik…
***
Zaman geçti… Artık durum bir hayli farklı, en ufak sorunda çözmek düzeltmek yerine değiştirmek akla geliyor. Dikmek, onarmak, bakmak başka baharlarda kalmış durumda… Sabır, tahammül söz konusu bile değil. Manevi değeri olmayan maddelerle doldu taştı avlu yerine geçen balkonlarımız. En küçük sorunda kapı dışarı… Kırılan her eşya kendini kimsesizler çöplüğünde buluyor. Almak da atmak kadar kolay olunca değer ve anlam dünyası kendini kaybediyor. Zenginlik içinde yoksul ve yoksun bir dünya… Her şeye sahip olup, hiçbir şeye ait olamamak…
***
Sonra mı? Sokaklarımız genişledi genişlemesine ama ruhlarımız daraldı... Avlusu olmasa da birbirine bakan sade kapılar oldu… Herkesin hüznü de sevinci de kendine… Çok sayıda çorabımız ve gömleğimiz olmasına rağmen modern evlerin yalnız ruhlarıydık artık… Sık sık gömlek değiştirilen bir iklim işte! Söküleni dikmek, kırılanı onarmak mümkün değil… Dikiş, nakış işleri yok olan meslekler arasında… Öyle ya! Sabır işi…
***
Yaşanması muhtemel en ufak sorunda sırt dönmek yol vermek olası… Zaman, aman, an diye kısalırken, anlar ve anılar yok olmaya yüz tutmakta… Sabırla yetişmiş çocuklardık işte! Önlük giyer, defterlerimizi ciltler, etiket yapıştırır, toprakla bahçe ile oynardık. Şimdileri bahçeye gitmek, toprak kokusunu içine çekmek en fazla kitaplarda… Hız çağında hayatı ıskalamakta ve geçen zaman yok sayılmakta... Post modern toplumun acı gerçekleri… Böyle işte!
***
Her dönemin kendine özgü güzellikleri olsa da geçen zamanla beraber, birlik ruhu, dayanışma kültürü yok olmakta… Modern toplum bireyi yalnız bırakmakta… Yalnız kalan kendi başına adım atan insan mutsuz hale gelmekte… Hiçbir şey onarılmadığı gibi kendini de onaramaz hale geldi insanoğlu, dahası bizi onaran kimsenin olmaması da cabası… Modern toplumun armağanı yalnızlık sade her yanımızda… Onarmadan kendini devam eden bir hayat ve dem almadan uzayan zaman… Modern toplum ve onarmak!
Halil İbrahim Aydın
Akademisyen / Yazar