Zaman
geçti ve geçmişte kaldı anlar, payımıza da sade anılar…
***
Hatırlıyorum, çocukluk yıllarımdı…
Hemen hemen hepimizin oduncu gömleği vardı. Yaka renkleri de aynıydı üstelik! Söküldükçe dikilen, dikildikçe giyilen… Evet, çocukluk yıllarımdı, çorabım,
gömleğim söküldüğü zaman muhakkak dikilirdi. Evdeki herhangi bir eşya kırılınca,
bozulunca da onarılırdı. Bir tamir, bakım-onarım kültürü vardı. Belki çocukluktan
kalma belki de irfanımızdan kaynaklı kırılanı onarmak mutluluk verirdi her dem ruhumuza…
Madde dahi olsa manevi ikliminden dolayı atmaz hatırası var der saklardık…
Saklama kültürü bulma irfanındandı… Ve biriktirirdik, biriken her anı, anıyı… Maskot,
kitap ayıracı, peçete, pul, kart hatta eski para koleksiyonu yapardık…
Biriktirirdik sevdiğimiz eşyaları dahası dostları… Dar sokaklarda geniş turlar
atardık. Avluları birbirine bakan evlerin hangisinden yemek kokusu gelse oraya
toplaşırdık. Acısı bir sevinci bir… Mekanların ruhumuza etkisi işte! Çorabı,
gömleği sökülen çocuklardık ama yüreklere dokunmayı, sevgiyi nakşetmeyi iyi
bilirdik…
***
Zaman geçti… Artık durum bir hayli
farklı, en ufak sorunda çözmek düzeltmek yerine değiştirmek akla geliyor.
Dikmek, onarmak, bakmak başka baharlarda kalmış durumda… Sabır, tahammül söz
konusu bile değil. Manevi değeri olmayan maddelerle doldu taştı avlu yerine
geçen balkonlarımız. En küçük sorunda kapı dışarı… Kırılan her eşya kendini
kimsesizler çöplüğünde buluyor. Almak da atmak kadar kolay olunca değer ve
anlam dünyası kendini kaybediyor. Zenginlik içinde yoksul ve yoksun bir dünya…
Her şeye sahip olup, hiçbir şeye ait olamamak…
***
Sonra mı? Sokaklarımız genişledi
genişlemesine ama ruhlarımız daraldı... Avlusu olmasa da birbirine bakan sade
kapılar oldu… Herkesin hüznü de sevinci de kendine… Çok sayıda çorabımız ve
gömleğimiz olmasına rağmen modern evlerin yalnız ruhlarıydık artık… Sık sık
gömlek değiştirilen bir iklim işte! Söküleni dikmek, kırılanı onarmak mümkün değil…
Dikiş, nakış işleri yok olan meslekler arasında… Öyle ya! Sabır işi…
***
Yaşanması muhtemel en ufak sorunda
sırt dönmek yol vermek olası… Zaman, aman, an diye kısalırken, anlar ve anılar
yok olmaya yüz tutmakta… Sabırla yetişmiş çocuklardık işte! Önlük giyer, defterlerimizi
ciltler, etiket yapıştırır, toprakla bahçe ile oynardık. Şimdileri bahçeye
gitmek, toprak kokusunu içine çekmek en fazla kitaplarda… Hız çağında hayatı
ıskalamakta ve geçen zaman yok sayılmakta... Post modern toplumun acı
gerçekleri… Böyle işte!
***
Her dönemin kendine özgü
güzellikleri olsa da geçen zamanla beraber, birlik ruhu, dayanışma kültürü yok
olmakta… Modern toplum bireyi yalnız bırakmakta… Yalnız kalan kendi başına adım
atan insan mutsuz hale gelmekte… Hiçbir şey onarılmadığı gibi kendini de
onaramaz hale geldi insanoğlu, dahası bizi onaran kimsenin olmaması da cabası… Modern toplumun
armağanı yalnızlık sade her yanımızda… Onarmadan kendini devam eden bir hayat
ve dem almadan uzayan zaman… Modern toplum ve onarmak!
Halil
İbrahim Aydın
Akademisyen / Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder