27 Nisan 2020 Pazartesi

100 Kitaplık Okuma Listesi

Sosyal Bilimler (Ekonomi-Siyaset-Sosyoloji-Psikoloji-Tarih)
Nizamülmülk - Siyasetname
Edwar W. Said - Entelektüel: Sürgün Marjinal Yabancı
Tanıl Bora - Cereyanlar - Türkiye'de Siyasi İdeolojiler
Ahmet İnsel - Türkiye Toplumunun Bunalımı
Şevket Pamuk - Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi
Fikret Şenses - İktisada (Farklı Bir) Giriş
Zygmunt Bauman - Özgürlük
Joseph Stiglitz - Eşitsizliğin Bedeli
Albert Hirschman - Tutkular ve Çıkarlar
Brian Snowdon & Howard R. Vane - Modern Makroekonomi
Todd G. Buccholz - Ölü İktisatçılardan Yeni Fikirler
Daron Acemoğlu - Ulusların Düşüşü
Max Weber- Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu
Pierre Bourdieu - Sosyoloji Meseleleri
Halil İnalcık - Devlet-i Aliyye I-II-III
Şerif Mardin - Türkiye'de Toplum ve Siyaset
Korkut Boratav - Türkiye İktisat Tarihi
Platon - Devlet
Alexis Carrel - İnsan Denen Meçhul
Sabri Ülgener - İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası
Cemil Meriç - Bu Ülke
Edward Said - Şarkiyatçılık
İbd Haldun - Mukaddime
Adam Smith - Milletlerin Zenginliği
Karl Marx - Kapital
Farabi - İdeal Devlet
Ayşe Buğra - İktisatçılar ve İnsanlar
Tanıl Bora - Zamanın Kelimeleri - Yeni Türkiye'nin Siyasi Dili
Francis Fukuyama - Tarihin Sonu ve Son İnsan
Amartya Sen - Özgürlükle Kalkınma
Halil İbrahim Aydın - Sosyal Sermaye ve Kalkınma
Mark Skousen - İktisadi Düşünce Tarihi: Modern İktisadın İnşası 
John Locke - Hükümet Üzerine İncelemeler
Samuel Huntington - Medeniyetler Çatışması
Alfred Adler - İnsanı Tanıma Sanatı
Aristoteles - Poetika
Thoma Moore - Ütopya
Yuval Noah Harari - Hayvanlardan Tanrılara Sapiens

Edebiyat
Ahmet Ümit - Elveda Güzel Vatanım
Kemal Tahir - Kurt Kanunu
Halide Edip Adıvar - Sinekli Bakkalı
Kemal Sayar - Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez
Gündüz Vassaf - Cehennem Övgü
Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Emel Topkaya - Emel Hakk
George Orwell - 1984
Amin Maalouf - Doğunun Limanları
Orhan Pamuk - Cevdet Bey ve Oğulları
Amin Maalouf - Ölümcül Kimlikler
A. Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama Enstitüsü
George Orwell - Hayvan Çiftliği
Albert Camus - Veba
İskender Pala - Şah ve Sultan
Kemal Tahir - Devlet Ana
Tolstoy - Diriliş
Dostoyevski - Suç ve Ceza
Amin Maalouf - Semerkant
İskender Pala - Katre-i Matem
İbn Rüşd - Devlet
Stefan Zweig - Satranç
Montaigne - Denemeler
Tolstoy - İnsan Neyle Yaşar?
Edip Cansever - Şiiri Şiirle Ölçmek
Ahmet Ümit - Bab-ı Esrar
İskender Pala - Od
Yılmaz Erdoğan - Kelebeğin Rüyası
Yahya Kemal - Aziz İstanbul
Latife Tekin - Sevgili Arsız Ölüm
Sadi Şirazi - Gülistan
Mehmed Uzun - Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık
Cezmi Ersöz - Şizofren Aşka Mektup

Şiir
Ahmed Arif - Hasretinden Prangalar Eskittim
Orhan Veli Kanık - Bütün Şiirleri
Cahit Sıtkı Tarancı - Otuz Beş Yaş
Ömer Lütfi Mete - Gülce
Nazım Hikmet - Henüz Vakit Varken Gülüm
Cemal Süreya - Sevda Sözleri
Muzaffer Tayyip Uslu - Şimdilik
Halil İbrahim Aydın - Kelimeler Kadar
Rüştü Onur - Mektubun Avucumda
Behçet Necatigil - Şiirleri
Ömer Hayyam - Dörtlükler
Şeyh Galib - Hüsn ü Aşk
Ahmet Telli - Hüznün İsyan Olur
Şükrü Erbaş - Bağbozumu Şarkıları
Attila İlhan - Ben Sana Mecburum
Can Yücel - Sevgi Duvarı
Özdemir Asaf - Yalnızlık Paylaşılmaz
Turgut Uyar - Göğe Bakma Durağı
İbrahim Tenekeci - Geldik Sayılır
Sezai Karakoç - Diriliş Neslinin Amentüsü
Halil İbrahim Aydın - Sensizliğe Alıştım Sanma
Yılmaz Odabaşı - Her Ömür Kendi Gençliğinden Vurulur
Gülten Akın - Deli Kızın Türküsü
Oktay Rıfat - Bütün Şiirleri
Fazıl Hüsnü Dağlarca - Bütün Şiirleri
Cahit Zatifoğlu - Yedi Güzel Adam
Sabattin Ali - Bütün Şiirleri
Didem Madak - Pulbiber Mahallesi
Murathan Mungan - Yaz geçer

Doç. Dr. Halil İbrahim AYDIN

100 kitaplık okuma listesi yukarıda yer almaktadır.
Önerileriniz varsa lütfen yorum kısmına yazınız...

12 Nisan 2020 Pazar

Emel Topkaya'dan "Kelimeler Kadar" Üzerine Bir Tahlil

"Emel Hakk" kitabının yazarı Emel Topkaya

Emel Topkaya / Tarih Öğretmeni
(Erdem Dergisi, 2019, Sayı.10)

Kelimeler Kadar
Halil İbrahim Aydın’ın, Kelimeler Kadar (Şubat, 2018) adlı şiir kitabı, “Yalnızlık Provaları”, “Aralıksız Sevda” ve “Yol Öyküleri” adlı üç bölümden oluşuyor. Şiirleri okurken sanki şairle mehtaplı bir İstanbul gecesine, gramofonda sanat müziğinin çaldığı bir yalı bahçesine gidiyorsunuz. Bu kitabı okurken fildişi renginde bir yalının yine fildişi renginde ferforje berjerinde oturup o nadide ve edebi ruhu hissederek Yahya Kemal, Tanpınar, Orhan Veli’nin hatırasına günümüzden vefakâr bir selam yolladığınızı düşünüyorsunuz.
İlk bölümde şairin itidalli kelime oyunlarıyla anlam yakalayan iç sesi eşliğinde önce yalınlık, yalnızlık ikilisinin çağrışımıyla kendi köşenize çekiliyorsunuz. Sonra şair nostaljiyle beslenmiş bir özlemin içinde çocukluğuna, anılarına uzanıyor. Ayrıca modern zamanın hoyrat ruhuna sitem etmeyi unutmadan, insanın kalabalık içindeki yalnızlığına dokunmadan geçmiyor. Şairin şiirlerinde genelde imgeler arası değişik bağ var. Kitabın, ‘Papatya’ şiirinde papatyayı yeryüzünde, yıldızı gökyüzünde umuda veya dileğe dair imge olarak çift örgülü bir anlamı sembolize ederken buluyorsunuz. ‘Bağ Bozumu’ şiirinde de üzüm teşbihi ile şairin ruh halini tasviri, hem zaman hem mekân hem de duyguların evrensel boyuta geçmesi, bağ kelimesinin iki ayrı anlamı üzerinden verilen mesaj dikkate şayan. Üzüm bağı ve gönül bağı arasındaki ince bağı vurgulaması muhteşem.
Şairin genel olarak duygularını bahar, çiçekler, coğrafi ayrıcalıklar, sanat müziği makamları, üzerinden anlatması bir yandan klasik, romantik tarzı hatırlatırken diğer yandan imgesel kelime oyunlarıyla verilen mesajlar ölçüsü şekilde modern ve kendine has tarzı yakaladığını hissettiriyor. Bazen de şairi bizzat kendine ait duygu ve tecrübelerin şiire yansımasını şu mısralarda keyifle görebiliyorsunuz.
Dicle nehri ile başlayan,
Tuna nehri ile uzayan,
Mevsimden mevsime koşan bir hikâyeydi.
Saat gecenin bir yarası,
Dakikalar hemdert oldu kelimelerime.
Şairin kelimelerle oynarken felsefenin, tarihin derin düşüncelerine şiirle cevap verişine de şahit oluyorsunuz.
Ne coğrafya kaderdir ne de sevda…
Gayrettir işte!
Ve sebeptir yazılı olan kader…
Tarihi sevmek gibi
Bazen Hicaz, Hüzzam, Uşşak, Saba makamı mı bu şairden çıktı yoksa bu şair mi onlardan şiir çıkarıyor diye düşündürse de kesin his şu oluyor: Yakın geçmişin elit nostaljisinden süzülen asil bir inceliğin tadını alıyorsunuz.
‘Aralıksız Sevda’ şiirine de değinmeden geçemeyeceğim. Bu şiirde bir yandan aralık ayının yaşattığı soğuk ve beyaz kışla beraber aralıksız sevdasının üşüttüğü ahvalini tasvir ettiğini düşündüğüm dizelerde şair, hem okuyucunun dokunsal algısına, hem duyusal algısına hitap ediyor. Ve şiirlerin hepsinde sevgiliyi hisseden ama ona hükmetmeyen ve imkânsızlıktan, kavuşamamaktan razı bakış açısı hâkim. Duygularını kelimeler kadar yaşamayı kendini şiar edinmiş bir bakışın dizelerinde yol aldığınızı hissediyorsunuz.
Son bölüm “Yol Öyküleri”nde ise ‘Yola Dair’ şiirlerinde insanın varoluşu, amacı, acısı, insanın iradesi ve iradesi üstündeki gerçekleri şiirin içine çok güzel serpilmiş ve tam bir felsefi gerçeklik üzerine yazılmış. Son olarak:
Yol almak
Yolda olmak
Yolunda durmak
Âdem olmak
Bilvesile; varmak gerek…
Hayatın ve insanın yaratılışının tüm karmaşasına rağmen yukarıdaki dizeleri ile yalın ve basit bir gerçeğe insanı davet eder. ‘Bir Nevi Otuz Yaş Şiiri’ ile Orhan Veli’ye gönderme yapan şiirinde ise insandan eksilen hayatın gerçeklerini isabetle vurguluyor.
Son olarak şair, içli, hisli, bitimli insan hakkında bütün bu ince ve derince serzenişten sonra kendini kabullenen bir kapanış tercih etmiş. Nihayetinde yaşadığı ve yaşayamadığı hisleri feryad figan eylediği Leyla’yı da anmayı unutmayarak öylece yarıda kalan bir gerçeğiyle kapanışı yapmıştır. Ama umuda doğru bir kapanıştır bu:
Başka bir yola ‘merhaba’ demek için ‘elveda’…
Sade bir veda…
-Hoşça kalınız.
Dizeleri ile şairin dinginlik ve naifliğini sebebini açıklar gibi kapanışla kitap sonlanır.


24 Mart 2020 Salı

Korona Virüsünün Düşündürdükleri: Aylan Bebeğin Ahı Tutarsa?


Yağmur, inanmadığı yeryüzüne yağabiliyorken hâlâ göğün bir halk tarafından hırpalandığını gördüm” diyen şair Cengizhan Konuş’un dizeleri bugünlerde derinden ruhumuza işledi. Önce yağmuru, doğayı, inandıklarımızı derken insanoğlunu hatırlattı. Anlamaya çalıştık insanı ve kulak kabarttık Sadi Şirazi’ye anlamlandırabilmek için… Öyle ya! “İnsan üç beş damla kan ve bin bir endişedir.” Yaşanmış ve yaşanılacak olanlar endişeden mi bilinmez ama bugünlerde soluksuz kaldığımız yegâne gerçeklik…
Var olduğu günden bu yana hep daha fazlasını isteyen insanoğlu farklı zaman dilimlerinde farklı uğraşılarla hayatını idame etmeyi ve günümüze değin aynı ihtirasları ve emelleri aktarmayı başarmıştır. Tarihsel serüven içerisinde sanayileşen, modernleşen ve küreselleşen dünya içinde bulunduğumuz zaman diliminde bireyi yalnız bırakmış ve daha fazlasını elde ederek hayat(t)a tutunabileceği düşüncesini aşılamıştır.
Bireyler gibi ülkeler de hep daha fazlasını istemekte ve mütemadiyen bir büyüme arzusu içine girmekteler… Dünyanın tüm ülkeleri her dem büyümek gelişmek için çaba sarf etmekteler. Ancak bu büyüme süreci salt amaç haline gelip, insanı, doğayı ve gelecek günleri sarfınazar edince ele geçen büyüme ne anlam ifade edebilir ki? Bundan 200 yılı aşkın süre önce Thomas Robert Malthus “Nüfus Hakkında Bir Deneme” isimli çalışmasında, nüfus geometrik olarak artarken, yiyecek arzının ise aritmetik olarak artacağını ve bu dengenin sağlanamayacağını dile getirmişti. Malthus’a göre tarımsal yapı ile nüfus yapısı arasında uzun dönemde bir uyuşmazlık söz konusu olacaktı. Yaşanmış ve yaşanan savaşlar, açlıklar, iklim değişikliği, küresel ısınma ve salgın hastalıklar kim bilebilir belki de Malthus’un ahı? Bu durum zihnimizde bir soru işareti uyandırıp, üzerine düşünülmesi gereken bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Çin’in 1.4 milyarı aşkın nüfus dinamiği ile Wuhan kentinden dünyaya yayılan korona virüsünün ilk etapta düşündürdükleri…
Malthus’a göre afetler, savaşlar, kıtlıklar ve salgın hastalıklar sonuçları bakımından anlamlıdır. Yakın geçmişte komşu ülke Suriye’de yaşanılanlar ve halen yaşanmaya devam etmesi… Özellikle güncelliğini koruması nedeni ile Suriye meselesi ve göçmen krizine dünyanın yaklaşımı adeta Malthus’un teorisine ve zihniyetine katkı sunmakta, vicdanlarda ise derin izler bırakmakta… Muğla’nın Bodrum ilçesinde kumsala vuran Aylan bebeğin ölümü göçmen meselesinin ciddiyetini tüm dünyanın gözleri önüne sereli neredeyse 5 yıl olmakta… “Zulme sessiz kalan zulmü yapan gibidir” diyor Peygamber efendimiz… Dünyanın içinde bulunduğu bu derin sessizlik ve masumlar üzerinden yapılan uluslararası siyaset… Çocuklara zarar vermeyen ve nefes almada zorluk şeklinde belirti gösteren bu salgın hastalık tüm dünyada etkisini göstermekte ve zihin dünyamda, aklımda, kalbimde Aylan bebeği hissettirmekte…
Zengin-fakir, güçlü-güçsüz, öteki-beriki demeden herkesi etkileyen zulmü yapanla zulme uğrayanı aynı düzleme getiren beşer olduğumuzu hatırlatan bir salgınla karşı karşıya insanoğlu… Dünyanın farklı yerlerinde farklı şekillerde zulme uğrayanların bu salgın sebebi ile bir an nefes aldığı tüm insanlığınsa nefessiz kalma kaygısı ile eve kapandığı değişik zamanlardan geçiyoruz… Öyle ki insanlığın eve kapanması ile hava kirliliğinin azaldığı, suyun, toprağın elbet doğanın nefes aldığı bir dönem… Tüm bu yaşanılanlarla bir nebze olsun durup, düşünmeli insanoğlu… Yoklamalı kendini kainatın özü olan insan; doğaya, havaya, suya ve diğer insanlara ve insanlığa verdiği zararı irdelemeli…
Hiç şüphe yok ki bu salgın sonrası dünya ülkeleri çok fazla şeyi sorgulayacak ve çeşitli değişimlere gebe kalacak yakın gelecek… Korona virüsünün bilimsel ve duygusal anlamda düşündürdükleri ise aklımıza ve kalbimize iz bırakacak…
Malthus’un olmasa da Aylan bebeğin ahı tutarsa?
Doç. Dr. Halil İbrahim AYDIN
           Akademisyen / Yazar