“Yağmur, inanmadığı yeryüzüne
yağabiliyorken hâlâ
göğün bir halk tarafından
hırpalandığını gördüm” diyen şair Cengizhan Konuş’un dizeleri bugünlerde
derinden ruhumuza işledi. Önce yağmuru, doğayı, inandıklarımızı derken insanoğlunu
hatırlattı. Anlamaya çalıştık insanı ve kulak kabarttık Sadi Şirazi’ye anlamlandırabilmek
için… Öyle ya! “İnsan üç beş damla kan ve
bin bir endişedir.” Yaşanmış ve yaşanılacak olanlar endişeden mi bilinmez
ama bugünlerde soluksuz kaldığımız yegâne gerçeklik…
Var olduğu günden bu yana hep daha
fazlasını isteyen insanoğlu farklı zaman dilimlerinde farklı uğraşılarla
hayatını idame etmeyi ve günümüze değin aynı ihtirasları ve emelleri aktarmayı
başarmıştır. Tarihsel serüven içerisinde sanayileşen, modernleşen ve
küreselleşen dünya içinde bulunduğumuz zaman diliminde bireyi yalnız bırakmış
ve daha fazlasını elde ederek hayat(t)a tutunabileceği düşüncesini aşılamıştır.
Bireyler gibi ülkeler de hep daha fazlasını
istemekte ve mütemadiyen bir büyüme arzusu içine girmekteler… Dünyanın tüm
ülkeleri her dem büyümek gelişmek için çaba sarf etmekteler. Ancak bu büyüme
süreci salt amaç haline gelip, insanı, doğayı ve gelecek günleri sarfınazar
edince ele geçen büyüme ne anlam ifade edebilir ki? Bundan 200 yılı aşkın süre
önce Thomas Robert Malthus “Nüfus
Hakkında Bir Deneme” isimli çalışmasında, nüfus geometrik olarak artarken,
yiyecek arzının ise aritmetik olarak artacağını ve bu dengenin
sağlanamayacağını dile getirmişti. Malthus’a göre tarımsal yapı ile nüfus
yapısı arasında uzun dönemde bir uyuşmazlık söz konusu olacaktı. Yaşanmış ve
yaşanan savaşlar, açlıklar, iklim değişikliği, küresel ısınma ve salgın
hastalıklar kim bilebilir belki de Malthus’un ahı? Bu durum zihnimizde bir soru
işareti uyandırıp, üzerine düşünülmesi gereken bir konu olarak karşımızda
durmaktadır. Çin’in 1.4 milyarı aşkın nüfus dinamiği ile Wuhan kentinden
dünyaya yayılan korona virüsünün ilk etapta düşündürdükleri…
Malthus’a göre afetler, savaşlar,
kıtlıklar ve salgın hastalıklar sonuçları bakımından anlamlıdır. Yakın geçmişte
komşu ülke Suriye’de yaşanılanlar ve halen yaşanmaya devam etmesi… Özellikle
güncelliğini koruması nedeni ile Suriye meselesi ve göçmen krizine dünyanın
yaklaşımı adeta Malthus’un teorisine ve zihniyetine katkı sunmakta, vicdanlarda
ise derin izler bırakmakta… Muğla’nın Bodrum ilçesinde kumsala vuran Aylan
bebeğin ölümü göçmen meselesinin ciddiyetini tüm dünyanın gözleri önüne sereli
neredeyse 5 yıl olmakta… “Zulme sessiz
kalan zulmü yapan gibidir” diyor Peygamber efendimiz… Dünyanın içinde
bulunduğu bu derin sessizlik ve masumlar üzerinden yapılan uluslararası
siyaset… Çocuklara zarar vermeyen ve nefes almada zorluk şeklinde belirti
gösteren bu salgın hastalık tüm dünyada etkisini göstermekte ve zihin dünyamda,
aklımda, kalbimde Aylan bebeği hissettirmekte…
Zengin-fakir, güçlü-güçsüz, öteki-beriki
demeden herkesi etkileyen zulmü yapanla zulme uğrayanı aynı düzleme getiren beşer
olduğumuzu hatırlatan bir salgınla karşı karşıya insanoğlu… Dünyanın farklı
yerlerinde farklı şekillerde zulme uğrayanların bu salgın sebebi ile bir an nefes
aldığı tüm insanlığınsa nefessiz kalma kaygısı ile eve kapandığı değişik
zamanlardan geçiyoruz… Öyle ki insanlığın eve kapanması ile hava kirliliğinin azaldığı,
suyun, toprağın elbet doğanın nefes aldığı bir dönem… Tüm bu yaşanılanlarla bir
nebze olsun durup, düşünmeli insanoğlu… Yoklamalı kendini kainatın özü olan
insan; doğaya, havaya, suya ve diğer insanlara ve insanlığa verdiği zararı irdelemeli…
Hiç şüphe yok ki bu salgın sonrası dünya
ülkeleri çok fazla şeyi sorgulayacak ve çeşitli değişimlere gebe kalacak yakın
gelecek… Korona virüsünün bilimsel ve duygusal anlamda düşündürdükleri ise aklımıza
ve kalbimize iz bırakacak…
Malthus’un olmasa da Aylan bebeğin ahı
tutarsa?
Doç. Dr. Halil İbrahim AYDIN
Akademisyen / Yazar
Çok doğru tespit.Tebrik ederim.Umarım insanlık gereken dersi çıkarır ve söz de kalmayan adımlar atılır.
YanıtlaSilYüreğine, kalemine sağlık halilcim. Bireysel yaşama hevesimizle küresel etkileşim arasındaki kıyasıya mücadele... yapacağımız bir hatanın tüm dünyayı etkileyebileceğini nasıl da düşünmemişiz dedirtiyor insana. Oscarlık bir senaryo adeta, önü sonu küçük bir kara parçasındaymışız aslında...
YanıtlaSil