8 Aralık 2018 Cumartesi

ONARMAK


Zaman geçti ve geçmişte kaldı anlar, payımıza da sade anılar…
***
Hatırlıyorum, çocukluk yıllarımdı… Hemen hemen hepimizin oduncu gömleği vardı. Yaka renkleri de aynıydı üstelik! Söküldükçe dikilen, dikildikçe giyilen… Evet, çocukluk yıllarımdı, çorabım, gömleğim söküldüğü zaman muhakkak dikilirdi. Evdeki herhangi bir eşya kırılınca, bozulunca da onarılırdı. Bir tamir, bakım-onarım kültürü vardı. Belki çocukluktan kalma belki de irfanımızdan kaynaklı kırılanı onarmak mutluluk verirdi her dem ruhumuza… Madde dahi olsa manevi ikliminden dolayı atmaz hatırası var der saklardık… Saklama kültürü bulma irfanındandı… Ve biriktirirdik, biriken her anı, anıyı… Maskot, kitap ayıracı, peçete, pul, kart hatta eski para koleksiyonu yapardık… Biriktirirdik sevdiğimiz eşyaları dahası dostları… Dar sokaklarda geniş turlar atardık. Avluları birbirine bakan evlerin hangisinden yemek kokusu gelse oraya toplaşırdık. Acısı bir sevinci bir… Mekanların ruhumuza etkisi işte! Çorabı, gömleği sökülen çocuklardık ama yüreklere dokunmayı, sevgiyi nakşetmeyi iyi bilirdik…
***
Zaman geçti… Artık durum bir hayli farklı, en ufak sorunda çözmek düzeltmek yerine değiştirmek akla geliyor. Dikmek, onarmak, bakmak başka baharlarda kalmış durumda… Sabır, tahammül söz konusu bile değil. Manevi değeri olmayan maddelerle doldu taştı avlu yerine geçen balkonlarımız. En küçük sorunda kapı dışarı… Kırılan her eşya kendini kimsesizler çöplüğünde buluyor. Almak da atmak kadar kolay olunca değer ve anlam dünyası kendini kaybediyor. Zenginlik içinde yoksul ve yoksun bir dünya… Her şeye sahip olup, hiçbir şeye ait olamamak…
***
Sonra mı? Sokaklarımız genişledi genişlemesine ama ruhlarımız daraldı... Avlusu olmasa da birbirine bakan sade kapılar oldu… Herkesin hüznü de sevinci de kendine… Çok sayıda çorabımız ve gömleğimiz olmasına rağmen modern evlerin yalnız ruhlarıydık artık… Sık sık gömlek değiştirilen bir iklim işte! Söküleni dikmek, kırılanı onarmak mümkün değil… Dikiş, nakış işleri yok olan meslekler arasında… Öyle ya! Sabır işi…
***
Yaşanması muhtemel en ufak sorunda sırt dönmek yol vermek olası… Zaman, aman, an diye kısalırken, anlar ve anılar yok olmaya yüz tutmakta… Sabırla yetişmiş çocuklardık işte! Önlük giyer, defterlerimizi ciltler, etiket yapıştırır, toprakla bahçe ile oynardık. Şimdileri bahçeye gitmek, toprak kokusunu içine çekmek en fazla kitaplarda… Hız çağında hayatı ıskalamakta ve geçen zaman yok sayılmakta... Post modern toplumun acı gerçekleri… Böyle işte!
***
Her dönemin kendine özgü güzellikleri olsa da geçen zamanla beraber, birlik ruhu, dayanışma kültürü yok olmakta… Modern toplum bireyi yalnız bırakmakta… Yalnız kalan kendi başına adım atan insan mutsuz hale gelmekte… Hiçbir şey onarılmadığı gibi kendini de onaramaz hale geldi insanoğlu, dahası bizi onaran kimsenin olmaması da cabası… Modern toplumun armağanı yalnızlık sade her yanımızda… Onarmadan kendini devam eden bir hayat ve dem almadan uzayan zaman… Modern toplum ve onarmak!
Halil İbrahim Aydın
Akademisyen / Yazar

28 Mayıs 2018 Pazartesi

Tarihyazımında Bir Kadın Destanı


Otuz üç medeniyetin ayak izleri var
Ruhunda, gözlerinin buğusunda
Ve mezopotamyanın kadim bereketi…
Ömrünün baharından geçen nehirler bir yana
Güneş sıcaklığı gibi bakadurursun hayata…
Dünyadan bir anlam bulamayınca da
Kelimelerin mealinde yüzmeye koyulursun…
Tarih olup, sır sarılır
Coğrafyanın kader olmasına kızar kalırsın…

Yakınçağ felsefesi var aklında
Ve kadının yaşamış olduğu sancılı geçmiş…
Sahi! Geçmiş?
Tarihyazımında bir kadın destanısın sen
Geçmişten günümüze…
Medeniyetin ayak izleri var işte!
Bakışında, gülüşünde…
Bir de tebessümünde asılı kalan yazılı tarih…
Ve tarihyazımında bir kadın destanısın sen…

Halil İbrahim Aydın
Akademisyen / Yazar 
Batman - Mayıs 2018



4 Mart 2018 Pazar

TARİHİ SEVMEK GİBİ

Yirmi sekiz medeniyetin yaşadığı bir coğrafyadan,
İçinde senin soluduğun en eski coğrafyaya varan,
Bir sevdanın önsözüdür bu...
Bizim oralarda toprağın rengi koyu olur,
Bir de çayın demi,
Sevdaların derinliği gibi…
Toprağa ekilir buğdaylar ve umutlar…
Coğrafyada yaşamak çoğu zaman ağır olur,
Demli çaya 'ağır' demek gibi…
Elbet sevdalar ağır olur…
Tarih'i sevmek gibi…
Ve sana olan sevdayı anlatmak tarihi okumak gibi…
Âdem'den bu yana…
En çok da Âdem'de saklı olan Havva'yı anlamak…
Coğrafya'da Havva'ya sevdalanmak mı?
Gayretin kaderle imtihanı…
Ne coğrafya kaderdir ne de sevda…
Gayrettir işte!
Ve sebeptir, yazılı olan kader…
Tarihi sevmek gibi…